Kişisel İmaj Yönetimi

Etkili ve doğru uygulanmış bir imaj yönetimi, tırmanmak istediğiniz kariyer basamakları için mükemmel bir hızlandırıcı konumundadır. Hatta öyle ki, dik yokuşlu bir yolu sizin için nispeten daha düz bir yola dahi çevirebilir. İmaj yönetimi üzerine öğrenmeler gerçekleştiren, kişisel marka yönetimleri üzerine çalışan bireylerin imaj yönetimi ile ilgilenmeyenlere göre çok daha hızlı ilerleyip yükseldiği çeşitli bilimsel çalışmalarla ortaya çıkarılmıştır.
İmaj yönetimini anlamak ve nasıl uygulanacağını tespit etmek için, öncelikle imaj yönetimini tanımlamak gerekir. Ancak öyle ki, bu konuda her kaynakta birbirinden farklı tanımlara yer verilmiştir. TalkMasters olarak ise biz; “Bir bireyin dış görünüşünden diksiyonuna, seçtiği kelimelerden beden diline, farklı olaylara karşı davranışsal tutumundan diğer bireylere olan yaklaşımına, kıyafetlerinden makyajına ve hatta kullandığı renk tonlarına varana kadar, çevresindeki insanlarla ilişkilerini ve çevresindeki insanların konumunu olumlulaştırmasına katkıda bulunan, öğrenilebilir ve geliştirilebilir bir algısal parametre” olarak tanımlayabiliriz. İmaj yönetimi bu denli önemli bir konu olunca, üstelik içinde bulunduğumuz yüzyılda iş hayatında sektörler ve firmalar arası rekabet de katlanarak armaya başlayınca imaj yönetimi üzerine yapılan araştırmalar da aynı oranda artmış ve dolayısıyla bu konuda yazılıp çizilen kaynak sayısı bir hayli fazlalaşmıştır. Tüm bu nedenlerle imaj yönetimini öğrenmek, geliştirmek ve pekiştirmek ciddi ve uzun bir araştırma ve eğitim süreci gerektirir. TalkMasters, size bu doğrultuda gerekli birikimleri fazlasıyla sağlayabilmeyi de içeren kapsamlı bir kişisel gelişim programıdır.
Söyleyeni belli olmayan, eski olmasına rağmen günümüze kadar gelmiş bir deyişi çevirirsek, insanın dış görünüşüyle karşılanıp kişiliğiyle uğurlandığını söyleyebiliriz. Bu cümlede geçen kişilik kelimesi ile kast edilen, kişinin söz ve davranışlar bütünüdür.
İyi Bir İlk İzlenim Nasıl Olmalıdır?
Her birimize göre gerek kişisel tecrübelerimiz gerekse medya aracılığıyla gördüklerimiz sebebiyle ortak özellikler taşıyan belirli tiplemeler vardır. Geçmişimizden ve hayatımızdan kaynaklı izler vasıtasıyla oluştuklarından, çoğunlukla önyargı içerirler ancak yine de önyargılı oluşları, insanların bizi ilk görüşte hissettiklerini ve hakkımızda yaptıkları çıkarımları bu önyargılar üzerine inşa ettikleri gerçeğini değiştirmez. Örneğin yolda şık bir takım elbise içerisinde bir adam gördüğümüzde, onun bir iş adamı veya avukat olduğunu düşünürüz. Bir nikah törenine veya özel biriyle buluşmaya gidiyor olabileceği ihtimali aklımıza çoğunlukla düşmez. Ya da “taksici” dendiğinde zihnimizde spor giyimli bir erkek canlanır, çünkü çevremizde çok gördüğümüzden taksicilik mesleğini o giyim tarzına sahip bir erkek tiplemesiyle özdeşleştirmişizdir. Ya da omuzları düşmüş, elleri cebinde, hafif kambur yürüyen biriyle karşılaştığımızda özgüvensiz ve bıkkın olabileceğini düşünürüz. Aslında çok enerjik ve eğlenceli bir insan olduğu ancak o gün çok yorulmuş olabileceği aklımızdan bile geçmez. Basketbolculukla uzun boyluluğu birbirleriyle eşleştirdiğimizden, uzun boylu birini görünce “Hiç basketbol oynadın mı?” sorusunu sorabiliyorken, kısa boylu birine eğer üzerinde bir forma ya da basketbol topu yoksa “Hiç basketbol oynadın mı?” sorusunu sormak aklımıza gelmez. Hatta kısa boylu bir kişinin basketbol oynamasına alışkın olmadığımızdan, “Hiç basketbol oynadın mı?” değil de “Basketbol mu oynuyorsun?” şeklinde bir tepki vermemiz daha olasıdır. İlk sorunun temelinde bir ihtimal değerlendirmesi yatarken, ikinci sorunun temelinde bir inanılmazlık yatmaktadır.
Dış Görünüşün Önemi

İlk izlenimimizi belirleyen en büyük faktör, dış görünüşümüzdür. Elbette dış görünüşümüz konusunda bütünsel bir kontrole sahip değiliz ancak elimizde olan, kontrol edebileceğimiz ve insanları etkilemekte kullanabileceğimiz pek çok unsur bulunuyor. Bunlardan ilki, tarzımızdır. Tarz her şeydir diyemeyiz ancak pek çok şeydir. Bıraktığımız ilk izlenimlerin yüzde sekseni tarzımızın bir eseridir. Geriye kalan yüzde yirmi ise duruşumuz ve diğer fiziksel özelliklerimizdir diyebiliriz. Tarz deyince; giyim tarzı, makyaj, saç sakal kesimi, kullanılan aksesuarlar ve renkler dahil her şey anlaşılır. Örneğin iş başvurusunda bulunduğunuz şirketin mülakatına giderken, insan kaynakları birimi tarafından aksi belirtilmediyse resmi kıyafetler giymeniz çok büyük önem taşır. Çünkü insanların zihninde daha sorumluluk sahibi, daha yükselmek isteyen, daha güvenilebilir ve daha başarılı bir imaj çizersiniz. Ya da kalabalık bir arkadaş ortamında, iş ortamında, okul ortamında yeniyseniz, tarzınız, o ortamdan bazı insanları size yakın hissettirecek ve samimiyetiniz artacaktır. Biraz daha açmak gerekirse, bir ortama ilk defa girdiğinizde, dolayısıyla kişiliğiniz değil dış görünüşünüz ön planda olduğunda, gerçek sizi yansıtacak kombinler seçmelisiniz. Örneğin giyeceğiniz bir takım elbise daha ciddi ve kariyer odaklı insanların sizi tanıma isteğini uyandıracakken, daha salaş ve rahat kıyafetler daha eğlenceli ve rahat insanlarda aynı isteği uyandıracaktır. Elbette, giydiği kıyafetler insanın kişiliğini ve kim olduğunu belirlemez, hatta esasen çoğu durumda alakası bile yoktur ve en başta insanların çevresel deneyimlerinden ve medya gördüklerinden ötürü kafasındaki tiplemelerin varlığının önyargılı bir yaklaşım olarak tanımlamamızın nedeni de budur, ancak yine en başta da değindiğimiz gibi, her birimizin kafasında bu şekilde psikolojik bariyerler olduğu ve birini ilk tanıdığımızda bu bariyerler doğrultusunda hareket ettiğimiz gerçeğini değiştirmemektedir.
İnsanlar hakkındaki ilk izlenimlerimiz onları tanıdıkça çoğunlukla değişir ancak sizi yansıtan güçlü bir ilk izlenim, diğerlerine göre daha az değişeceğinden insanlarla ilişkilerinizde daha güvenilir gözükmenizi sağlar. Ayrıca insanlar, sizin nasıl biri olduğunuzu düşünüyorlarsa size o şekilde yaklaşacağından ve konuşacakları konuları o şekilde seçmeye çalışacağından yeni bir ortama adaptasyon ve uyumunuz nispeten çok daha kolay olur.
Doğru bir ilk izlenim yaratmak ve güven arasındaki bir diğer ilişki de tutarlıktır. Örneğin, Japon kültürünü yansıtan bir kıyafetle yeni biriyle tanışmaya gittiğinizde, karşınızdaki kişi muhtemelen daha önce orada yaşadığınızı ya da Japonca bildiğinizi düşünecektir. Bu şekilde bir kombin giymenizde elbette ki hiçbir sakınca yoktur, hatta tanıştığınız kişinin de aklında kalırsınız ancak bu ilk izlenim güçlü olmaktan ziyade merak uyandırıcıdır ve bazı koşullarda güvensizlik de yaratabilir. Karşınızdaki kişi size muhtemelen, “Japonca biliyor musun?” diye bir soru yöneltecektir size. Siz yalnızca elli altmış kelimeden ibaret olan Japonca bilginizi düşünerek biraz Japonca bildiğinizi öne sürerseniz ve ilerleyen zamanlarda aslında Japonca bilginizin çok az ve hatta cümle kurmaya bile yetmeyen bir seviyede olduğu ortaya çıkarsa karşınızdaki kişi bu tutarsızlığınızdan ötürü size karşı bir güvensizlik yaşayacaktır. Unutmayın ki, kötü bir ilk izlenimi iyiye çevirmekten daha zor olan tek şey, sonradan yanlış olduğu anlaşılan olumlu bir ilk izlenimi tekrardan olumluya çevirmektir.
Öte yandan, eğer gerçekten hatırı sayılır bir seviyede Japonca biliyorsanız ya da daha önce Japonya’da bulunduysanız, üzerinizde fazla abartmamak koşuluyla Japon kültüründen bir parça taşımak, karşınızdakinin size ilgi duymasına ve sizi tanıma isteği hissetmesine yol açacaktır. Yalnız burada ölçüyü kaçırmamak çok önemlidir. Tek bir parça veya tek bir aksesuar yeterli olacaktır. Aksi takdirde insanlar kibirli olduğunuzu düşünebilirler. Önemli bir husus da bu tarz konuları karşınızdaki kişi tarafından size sorulmadan konusunu açmamanızdır. Elbette ki bu yazdıklarımız iş görüşmeleri için geçerli değildir. Yazımızın başlarında da değindiğimiz gibi, iş görüşmelerine eğer ilgili şirketin insan kaynakları birimi tarafından aksi belirtilmediyse, ciddi bir kıyafetle gitmek gerekir. Japonya’da bulunmuş olduğunuz veya diğer size artı puan kazandırabileceğini düşündüğünüz özellikleriniz, zaten özgeçmişinizde yazmaktadır. Ancak özel hayatınızda insanlarla tanışırken sizin hakkınızda bu tarz bir bilgi birikimleri olmadığından abartıya kaçmadığınız sürece bu tarz uygulamalara girmeniz avantajınıza olacaktır. Tekrar söyleyelim, size sorulmadan konusunu açarsanız veya çok abartıya kaçarsanız bu sefer muhteşem bir ilk izlenim fırsatını tepebilir, itici veya kibirli olarak algılanabilirsiniz.
Bunun dışında, elbette ki insanların sizinle ilgili oldukça olumlu olan ilk izlenimleri zamanla ilk izlenimde çizdiğiniz profile bağımlı ya da bağımsız olarak olumsuza dönebilir. Bu tarz durumlarda saygınlıklarını korumak için insanlar tarafından izlenen bazı yollar vardır. Bunlar özür dileme, açıklama yapma, hatalı olduğunu reddetme, görmezden gelme ve stratejik düşünce olabilir. Bu yöntemlerin bazıları etkili, diğerleri etkisizdir. Bazen de dozajı iyi ayarlamak gerekir.
Bir örnek üzerinden gidelim. Elbette hiçbirimiz mükemmel değiliz, hatalar yapabiliriz. Bazen ne kadar çok çalışırsak çalışalım ne kadar olumlu izlenimden bırakmış olursak olalım yaptığımız bir hata bir anda bizi çok geriye götürebilir. Örneğin bir işte yenisiniz, başlayalı henüz bir ay oldu. Şahane bir ilk izlenim bıraktınız ve bir aylık performansınız çok iyiydi. Aksi gibi, çok önemli bir toplantıya sabah alarmını duymadığınız için geç kaldınız. Şimdi yukarıda bahsettiğimiz davranışları bu duruma uyarlayalım ve hangisinin olması hangisinin olmaması gerektiğini, olabileceklerin hangi ölçüde olması gerektiğini açıklamaya çalışalım.
Yapılmaması gerekenler, reddetme ve görmezden gelmedir. Örneğin 3 saat sürmesi planlanan toplantıya toplantının 2. Saatinde dahil olup hiçbir açıklama yapmadan orada oturmanız, sizi bir hayli kötü gösterecektir. Reddetme durumu ise çeşitli olabilir. “Bana toplantının olduğu söylenmedi” “Bana toplantı olduğu geç söylendi.” “Tekrar hatırlatmanız gerekiyordu, hatırlatmadınız.” “Geç kalmadım, siz erken başlamışsınız” gibi söylemler, şu an okurken her ne kadar komik dursa da stres altında insanların başvurabileceği cevaplardır. Tamamen yanlıştır ve bir aylık bir çabayla kazandığınız tüm artı puanlarınızı bir anda sıfıra indirebilecek potansiyeldedirler. Bir insanın sizin hakkındaki görüşlerini sıfırdan zirveye yükseltmek, zirveden sıfıra inmiş görüşleri tekrar yükseltmekten çok daha zordur.
Yapılabilecekler, ama yaparken de iyi değerlendirilmesi gereken şeyler ise özür dilemek ve açıklama yapmaktır. Özür dilemek, her ne kadar bazılarımız aksini düşünse de saygınlığını kazanmak isteyebileceğimiz seviyeye erişmiş olan insanların gözünde bizim saygınlığımızı yükseltecek bir davranıştır. Ancak bu özür dilemenin, bir yalvarışa dönüşmemesine dikkat etmek gerekir. Bir ya da iki kere özür dilemek yeterli olacaktır. Örneğin toplantı salonuna ilk kez girdiğinizde “Özür dilerim, geç kaldım.” Ve toplantı bitiminde “Geciktiğim için tekrardan özür diliyorum.” Demeniz insanların sizi anlayışla karşılamasına yardımcı olacaktır. Ancak tekrar tekrar özür dilemeniz ve sürekli aynı şeyi dile getirmeniz, izleniminizi daha da olumsuz yapacaktır. Siz farkında olsanız da olmasanız da insanlar size karşı besledikleri hisler ve bilinçaltında sizin için düşündükleri ile size karşı olan davranışlarını yönlendirirler ve ona göre hareket ederler. Yani geç kaldığınızda sizin için oluşan o olumsuz his, özür dilemenizle beraber bir nebze olsun olumluya döner. Ancak kimse oturup sizin geç kaldığınızı, neden geç kaldığınızı düşünmez. Hatta çoğunlukla bir süre sonra akıllarından çıkar bile. O nedenle sizin yapmanız gereken, karşınızdaki kişiyle işleri tekrar eskiye döndürmek için uğraşmak ve yaptığınız yanlışı tamamen unutturmaya çalışmak yerine, yarattığınız o olumsuz hissi düzeltmeye çalışmaktır. Elbette ki, açıklama yapmak da etkili bir yoldur. “Trafik vardı” “Sabah alarmımı duymamışım” gibi cümleler, her ne kadar özür dilemek kadar etkili olmasa da ki bazı durumlarda özür dileyemeyecek kadar kibirli olduğunuzun düşünülmesine yol açabilir, yine de reddetme ve görmezden gelmeden daha etkilidir.
Stratejik düşünme ise, bunların duruma göre harmanlanmasıdır. Örneğin en makul olanı, özür dileme ile açıklama yapmanın harmanlanmasıdır. “Özür dilerim, çok trafik vardı, geç kaldım.” Ya da “Sabah alarmını duymamışım uyanamadım, geç kaldım özür dilerim.” gibi. Bunlar aynı zamanda reddetme ile de birleştirilebilmektedir ancak inanılmaz derecede olumsuz sonuçlar doğurabilir. Yine de stres altında ne yazık ki kullanılmaktadır. Örneğin “Çok trafik vardı, özür dilerim geç kaldım. Ama siz de bana dünden hatırlatmadınız ki canım, hatırlatsanız daha erken çıkardım.” Şeklinde bir ifade, size faydadan çok zarar getirecektir.
İmaj Yönetiminde Renk Kullanımı

Her rengin psikolojik olarak bir anlamı bulunur. Bilinçaltımızda birbirinden farklı anlam ve istekleri çağrıştırır. Hatta öyle ki, kullanılan bir renk ruh halimizden verimliliğimize kadar pek çok şeyi etkileyebilir. Dolayısıyla iyi bir imaj çizmek isteyen insanların, kullanacakları renk tonlarına dikkat etmesinde fayda vardır.
Fastfood yemek zincirlerinde genellikle kırmızı renk kullanılır. Taksiler sarı renklidir. Mobilyalar genellikle kahverengidir. Tüm bunların bir nedeni vardır. Mesela kırmızı renk iştah açar. Sarı renk anlık olarak en çok dikkat çeken renktir, yalnızca bu dikkat çekme uzun süreli değildir. Kahverengi ise güven verir. Tıpkı bunun gibi, kıyafet ve aksesuarlarımızda, ofislerimizde ve evimizde kullanacağımız renkler de önem taşır. Örneğin gri rengi ciddiyeti çağrıştırdığından, bir partiye giderken kullanmamanız gereken bir renktir. Evet, her ne kadar ciddiyetin rengi siyah sanılsa da siyah aslında azim ve kararlılığın, özgüvenin rengidir. Ciddiyetin rengi, gridir. Başka bir deyişle gri renginin bilinçaltımızda çağrıştırdığı anlam, ciddiyettir. Gelin, hangi renk kıyafet anlık olarak nasıl bir izlenim bırakır, neyi çağrıştırır birlikte bakalım.
Kırmızı, tutku demektir. Kırmızı rengi giyen ve seven insanlar tutkulu izlenimi yaratırlar. Mavi, huzurun ve hayalciliğin rengidir. Mavi giyen ve seven insanlar hem karşılarındaki kişiye huzur verirler hem de hayal kurmayı seven bir yapıları olduğunu düşündürtürler. Sarı seven insanların dikkat çekici ve özgür ruhlu oldukları düşünülür. Beyaz bilgeliğin, siyah azim ve kararlılığın rengidir. Mor zerafeti, romantizmi, asilliği çağrıştırır. İlham verici olduğu düşünülür bu nedenle sanatçılara, mimarlara, tasarımcılara veya yaratıcı olmak durumunda olduğu bir mesleği olan insanlara ofislerinde mor renk kullanmaları tavsiye edilir. Kahverengi güvenilirliğin ve gücün sembolüdür. Turuncu heyecanın, hareketliliğin, coşkunun rengidir. Pembe ise neşeli ve uyumlu insanların tercih ettiği bir renktir. Sevimlilik izlenimi de bırakır. Siz de bırakmak istediğiniz ilk izlenime göre uygun olan renkleri seçebilirsiniz. Burada altını çizmemiz gereken bir nokta da karşınızdaki kişinin asla “Turuncu giymiş, çok heyecanlı ve hareketli bir insan olmalı.” Diye düşünmeyeceğidir. Renk kullanımının önemi, insanların bilinçaltı ve ruh halinde değişim yaratmasıdır. Yani sizin turuncu giydiğinizi gören biri, bilinçaltında sizi heyecanlı biri olarak algılar, bunun nedeni turuncu rengi görmenin kendi ruh halinde heyecan uyandırmasıdır.
Kullanacağınız renklere yalnızca kıyafetinizde değil makyajınızda da dikkat etmeniz önem taşır. Kıyafetlerinizin zıttı bir imaj taşıyan bir makyaj, insanların bilinçaltında çelişki yaratacağından, size karşı ufak da olsa bir güvensizlik beslemelerine sebep olur. Basit bir örnek vermek gerekirse, ciddiyet imajı oluşturan bir kombinle, enerjik, hareketli ve neşeli imajı oluşturan bir makyajı tercih etmemelisiniz. Erkekler için ise sakal ve bıyık kesimi önemlidir. Genellikle uzun ve kirli sakal, ciddi bir anlam taşımaktan uzaktır bu nedenle iş görüşmesine giderken kullanılması tavsiye edilmez. Bıyık ise bunun da ötesinde, ideolojik anlamlar da taşıyabilir o nedenle dikkat edilmesi gerekir.
Kurumsal İmaj Yönetimi

İmaj yönetimi yalnızca kişisel değildir, kurumsal imaj yönetimi de mümkündür. Bunu belirleyen, kurumsal imaj yönetimine yön veren üç unsur vardır. Bunlar; kurum kimliği, kurum kültürü ve kurumda çalışanlardır. Kurum kültürü zaman içerisinde oluşur. Örneğin köklü üniversitelerin kendilerine ait bir kültürü vardır. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde yapılan pankartlı mezuniyet törenleri, okulun kültürünün bir parçasıdır. Boğaziçi Üniversitesi’nde her yıl çokça verilen sertifikalı sinema dersleri ve sinema etkinlikleri, kurumun kültürünün bir parçasıdır. Galatasaray Üniversitesi’ndeki Fransız ekolü, okulun kültürünün bir parçasıdır. Kurum kimliği ise, kurumun kim olduğudur. Kurum kimliğine aykırı hareket etmemek önemlidir. Örneğin kendini çevreci olarak tanımlayan bir kurum, kimliğini bu şekilde oluşturan bir dernek, ormanlık alanın tahrip edilmesi ile dikilen bir oteli desteklerse bu kurum kimliğine aykırı bir davranış olacağından kurum kimliğinin bütünlüğünü bozar ve kurumsal imajı zedeler. Kurumda çalışanlar ise, kurum kimliği ve kurum kültürüyle paralel, olumlu bir kişisel imaja sahip olurlarsa, bu durum kurumsal imajın değerini son derece arttıracaktır.
İmaj yönetimi ve kişisel imaj yaratma hakkında daha fazla bilgi edinmek ve kendinizi bu konularda geliştirmek isterseniz, TalkMasters Konuşma Kulübü’nün eğitimlerine katılabilirsiniz.
TalkMasters
Yazan; Betül Bayrak
Beğendiyseniz, yazımızı paylaşabilirsiniz.